KENDİMİZİ TEMSİL (6 Ekim 1995)

Toplum olarak ileriye gidebilmemiz, iyi temsil edilebilmemiz ile doğrudan ilgilidir. Toplumun iyi temsili ise, bireylerin kendini iyi temsil edebilmesinden geçer. Bireylerin kendini iyi temsil edebileleri de kişinin iç temsilindeki değerlere bağlıdır. Eğer iç temsilimiz, yaratıcı, olumlu, hoşgörülü, eskiklerini giderme eğiliminde ise, ağzimizdan çıkan her söz ve yapacağımız her davranış kendimizi iyi bir şekilde temsil etmemize yardımcı olur. Çocuklarımız da bizim kendimizi temsil ediş biçimimize bakarak “kendini temsil” böyle oluyormuş diye öğrenirler ve kendilerini de öğrendikleri gibi temsil ederler.

İlk karşılaşmada kişiler, birbirlerini dış görünüşleri ile değerlendirirler. Her ne kadar atalarımız “dış görürünüşe aldanma” deseler de, kişiler arasındaki sıcak ve olumlu iletişimlerin başlayabilmesi, hep ilk karşılaşmada edinilen izlenimlere bağlıdır. Peki, ilk karşılaşmada olumlu izlenime etki eden dış görünüşlerimiz nelerdir. Bu, temiz ve düzgün bir giyim, güler biz yüz, karşınızdakini yüceltici ve ruhunu okşayıcı bir söz olabilir. İstersek hiç para harcamadan bunu başarabiliriz. Yeter ki yapabileceğimize inanalım isteyelim.

Toplumumuzu ve kendimizi gerçek şekilde temsil edebilmemiz ise, yaptıklarımız ve ortay çıkardığımız değerler ile oluşur. Bu ülkede yaşayan bizler için, kendimizi ve toplumumuzu en iyi şekilde temsil edebilmek, üst düzeylerde görev alabilecek gençler yetiştirebilmek için, elimizde çok büyük imkanlar var. Ama, bazen beynimiz o kadar doludur ki, bu var olan olanakları görmek zor olabilir. Küçük yaşta yeteri kadar doyuma ulaşamayan duygularımızı tatmin etmek için uğraşırken bir de bakmışız ki yıllar geçip gitmiş . Ama, hiç bir zaman, geç değildir. Kendimizi yenilemek, eksiklerimizi giderebilmek, gerek ekonomik, gerek sosyal olarak üst düzeylere ulaşabilmek için toplumumuz büyük bir atak içindedir. Bunun bir örneği, toplumuz bir araya gelerek Auburn Belediyesi’ne bir temsilcimizi seçebilmiştir.

Bir Türk olarak yapacağımız her davranışın, toplumumuz ve ülkemizin tanıtılmasını ne şekilde etkileyeceğini düşünebiliriz. Bereysel kazanç sağlayabilen, fakat toplumun ve ülkemizin kötü tanıtılmasına neden olabilecek davranışlardan istersek kaçınabiliriz. Yaratacağımız modern bir Türk toplumu ve Türkiye imajı ile ilerde çocuklarımız rahat eder. Avustralya’lılara Türk’ü ve Türkiye’yi bizler tanıtacağız. Bunu, ortaya koyduğumuz başarılar ve değerler ile sağlayabiliriz. Her ülkenin olduğu gibi bizim ülkemizin de sorunları vardır. Ama bu sorunlar, herşeyi devlete bırakıp, herşıyi ondan beklemek ile çözülmez. Yaş, eğitim ve görevimiz ne olursa olsun, bir ülkenin ileriye gitmesinde veya yerinde saymasında her fferdin sorumluluğu vardır. Burada yaşayan bizler, en azından ülkemizin iyi temsil edilmesine katkıda bulunabiliriz. Eğer bir Japon, Japonya’nın hep güzelliklerini anlatıyorsa neden ben de Türkiye’nin güzelliklerini anlatmayayım? Eğer ben ülkemin kötü yönlerini anlatarak taraftar toplayacağımı düşünürsem, bu, karşımızdakilerin bizlere güvenlerinin azalmasına neden olur. Diğer bir zararı ise “bu adam ülkesini sevmiyor, yalnızdır” gibi duygular ile küçük görülmemize ve diğerleri tarafından daha çok kullanılmamıza neden olabilir. Kim dünyada sözü geçen bir ülkenin vatandaşı olmak istemez? Dünyada sözü geçen ve ağırlığı olan bir ülke ve toplum yaratmak, devletin olduğu kadar herbirimizin de görevidir. Tıpkı, tependen aşağı yuvarlanarak büyüyen bir kar topunda her kar taneciğinin payı olduğu gibi, toplumun ileriye gitmesinde de yalnış senin ve benim değil herbirimizin payı vardır.

İzininizle, toplum ve ülke temsil edilmesi ile ilgili olarak iki izlenimimi aktarayım. Çalıştığım yerde Türkleri ve Türkiye’yi pek sevmediğini sandığım Bob ile devamlı olarak atışırdık. Örneğin; İstanbul için Konstantinapolis dediğinde, ben de “Sen 21. yüzyılda yaşıyorsun fakat düşüncelerin hala 16. yüzyılda”derdim. Bir üst amirim ve iki ayrı kişinin Türkiye tatili sonrası izlenimlerini anlatıp çektiği resimleri gösterince; hemen herkes, bugünkü modern Türkiye’den olumlu yönde çok farklı olduğunu söylemesi ve Avrupa yerine tatilini Türkiye’de geçirmesi gibi konularda konuşmaya başlayınca devamlı tartıştığımız Bob, bir arkadaşının Türkiye tatil izlenimini anlattı. Bob’un arkadaşı, yıllar önce, Antalya civarında tatildeyken valizini otobüste unutmuş. Ne otobüs firmasını biliyormuş, ne de nereden nereye gittiğini. Pansiyon sahibi ile çözü ararken, yarı saat sonra otobüs, içindeki yolcular ile birlikte geriye dönüp turistin valizini getirmiş ve tekrar geri dönüp yoluna devam etmiş. Bob, bu beklenmedik olumlu olayı bildiği halde anlatma ihtiyacı duymamıştı. Ama, son zamanlarda herkes Türkiye’nin haline bir şeyler söyleyince, yalnış kalmamak için o da Türkiye ile ilgili güzel şeyleri anlatma ihtiyacını duymuştu. İstersek bizler de buna benzer olumsuz reklamları olumlularına dönüştürebiliriz. Diğer bir izlenimim ise şöyle: Kısa süre için park ettiğim yerden tam çıkacağım sırada arkama başka birisi park etmeye çalışıyordu. Önümde fazla yer olmadığı için, raha çıkabilmek için arkadaki sürücüye biraz geri giderse rahat çıkacağımı söylediğimde “Hang hung” diyerek öne giderek çıkabileceğimi, el kok hareketleri ile kızgın bir şekilde ifade etmişti. Ben de 5, 6 manevra ile çıkıp söylene söylene çekip gitmiştimm. Arkamdaki adam, belki çok sinirli idi, belki de fazla benzin yakmak istememişti. Nedeni her ne ise, taptiği bu davranış ile toplumunu kötü bir şekilde temsil etmişti. Ben bu olaya çok sinirlendiğim için her önüme gelene de anlatıyordum. Eğer biri o ülkeyi ve toplumu gerçekten tanımıyor ise, benim anlatacaklarım ile o toplum hakkında olumsuz izlenimlere neden olmamak için yapacağımız davranışlarımızda, kendimiz bireysel kazanç sağlarken toplum veya ülkemiz neler kaybedecek diye düşünebiliriz.

No comments: