DUYDUKLARIMIZ, GÖRDÜKLERİMİZ VE HAYATIMIZ (11 Agustos 1995)

Daha önce bahsettiğimiz gibi, insan beyni duyduklarından ve gördüklerinden etkilenir. Bu etkilenme, düşünce tarzımıza yön verir. Düşünce bilincimiz ise, hayatımızın gidiş yönünü belirler. Ağzımızdan çıkan sözler, yaptığımız davranışlar, olaylara yaklaşım ve çözüm yöntemlerimiz hep düşüncelerimizin bir ürünüdür.

Duyduklarımız ve gördüklerimizin hayattımızı nasıl etkileyebileceğini örnekle incelemeye çalışalım. Diyelim ki, deniz kenarında güzel bir evde oturan ve görünüşte hiç bir sıkıntısı olmayan birinin, bir ay süre ile devamlı üzüntülü müzik dinlediğini ve kırdılı vurdulu ve acıklı filmler izlediğini düşünelim. Dinlenilen bu acıklı müzikte yer alan bazı sözlerin de aşağıdakiler gibi veya benzeri olduğunu düşünelim “halime ben ağlamayayım da kimler ağlasın”... “Batsın bu dünya:... “doldur doldur içeyim”...”ben içmeyeim de kimler içsin” gibi. Mutlu ve iyi şartlarda yaşayabilecek durmda olan bu kişi, belirli bir süre, üzüntülü müzikler dinleyerek ve acıklı filmler seyredere, günük hayatını sizce ne kadar güzelleştirir? Çarşıda, pazarda, komşulukta, toplantılarda diğer insanlar ile iletişim kurarken ne derece başarılı olur? Çocuklarına olumlu düşünmeyi nasıl aşılayabilir?

Büyük bir ihtimalle, belirli bir süre karamsar duygu ve görüntülerle beynini besleyen bu kişi, çok iyi niyetli olmasına rağmen karamsar, her şeyin ilk önce kötü tarafını görebilen, biraz saldırgan, biraz alıngan, biraz çekingen, eleştiriye tahamülü olmayan, her şeyde tenkit edilecek bir nokta bulabilen bir kişiliğe sahip olabilir. Böyle bir kişilik ise, diğerleri ile olumlu iletişimleri engelleyebilir.

Bir çoğumuzun geçmişinde üzüntülü dönemleri olmuş olabilir. O zamanlar sıkıntılarımızı yalnız hüzünlü müzikler ile paylaşma imkanı bulmuş olabiliriz. Eğer böyleyse, hüzünlü müzikler dinleyerek tekrar o acılı dönemlere kendimizi götürmeye ve günlük yaşantımızı mutsuz etmeye değer mi? İlk okula giderken yalın ayak karda yürürken ve kuf kuf öksürken “Erzurum dağları kar ile boram/Adı yüreğimi dert ile verem” gibi acıklı bir türkü söylemek veya dinlemek, o zamanlar tesellimiz olmuştur, ama burda değil. Üzüntülü müzikler dinleyerek ve acıklı filmleri seyrederek farkında olmadan kendi beynimizi olumsuz yönde yıkamış ve kendi hazırladığımız tuzağa kendimiz düşmüş olmuyormuyuz? Bunları söylerken geçmişimizi unutacağız, ülkemiz ve toplum sorunları ile ilgilenmeyeceğiz demiyorum. Ama yalnız üzüntülü müzik dinleyerek ve acıklı film seyrederek var olan sorunlara, çözüm bulmak bir yerde dursun, çözümleme yeteneğimizi de olumsuz yönde etkilemiş oluruz. Az gelişmiş ülkelerin müziklerini incelediğimizde ağırlığın üzüntülü grupta toplandığı görürüz. Bu yaşam şartlarından dolayı mı böyledir yoksa az gelişmişliğe ağır müziklerin etkisi var mıdır bilinmez.

Müzik deyince, ilk okulda öğrendiğim bir çocuk şarkısını hatırlarım “Neşeli ol ki genç kalasın”... Bu çocuk şarkısının bestelendiğei yıllarda yaşayanlar, sanmıyorum bizim bu günkü yaşantımızdan daha iyi olanaklara sahip olsunlar. Ama bu ve buna benzer şarkıları söyleye söyleye ve dinleye dinleye bizlere biraz daha iyi hayat şartları bırakmaya çalışmışlar.

Bizleri ve çocuklarımızı, görerek veya duyarak olumsuz yönde etkileyebilecek, daha birçok etkinlikler bulabiliriz. Örneğin; misafirlikte, başka birilerini çekiştirmek, ödevini yapan veya televizyon seyreden çocuklarımızı ne yönde etkiler? Veya yerel gazetelerde gündem konularını işlerken kullandığımız acı sözler, hitap eden kişi veya kendimiz veya okuyucular için ne kadar etkileyici olur? Türkçemizde çok güzel sözcükler vardır. Sorunları veya fikirlerimizi belirtirken bunları kullanmak daha etkileyici olmaz mı? Burada kullanılan güzel sözcükleri benimseyen okuyucularımız ve çocuklarımız diğerleriyle iletişim kurarken daha başarılı olurlar.

No comments: