MUTLULUĞUMUZU ARTIRABİLİRİZ (13 Ocak 1995)

NLP (Neruo Linguistic Programming) uzmanları söyle diyorlar. “Nefret, kıskançlık, eleştiriden rahatsız olma ve başkalarını tenkit etme alışkanligi, kisiligimizdeki korkunun şekil değiştirmiş biçimidir”.

Eğer çocukluğumuzda çok eleştiri ve tenkit almış isek, bunun yarattığı rahatsızlık bilinçaltına yerleşmiştir. Birisi, yaptığımız işi veya fikirlerimizi eleştirecek olursa; bilincaltıi, hemen savunma mekanizmasını çalıştırır ve kalkanlarımızı hazırlarız. Fikirlerimiz yanlış da olsa, bütün gücümüzle kendimizi savunmaya geçeriz. Hiç bir zaman karşımızdakine “Haklı olabilirsiniz” diyecek cesareti gösteremeyiz. Günlük konuşmalarda hepimiz bunu izlemişizdir. Hep savunma durumunda olduğumuz için, karşımızdakilerin söyledikleri içinde faydalı olabilecek fikirlere de kapılarımızı kapatmış oluruz. Kısa vadede kazanmış gibi görünsek de, yeniliklere kapalı olduğumuz için uzun vadede biz zararlı çıkarız.

Bir çoğumuz “haklı olabilirsin” demekle başkalarının üzerimizde kontrol kuracağını düşünebilir. Kendini bilen kişi, hiç bir zaman başkaları üzerinde kontrol kurmaz ve başkalarının da kurmasına izin vermez. Karşısındakileri kibarca uyaracak bir yol bulur.

Fikirlere ve yeniliklere açık olmayan kişiler çoğunlukla olumsuz düşündükleri için mutsuzdurlar. Başarısız olduklarında çevredeki olayları ve kişileri şuclayarak kendilerini savunma yöntemini seçerler. Halbuki teknolojinin ilerlemesi yeni fikirler oluşmustur. Bu yeniliklere ayak uydurabilenler hep kazanmışlardır.

Çevremize olumlu bakabilmek en büyük mutluluk kaynağımızdır. Tabii ki etrafta gelişen olaylar, her zaman beklentimiz doğrultusunda gelişmez. Ama olumlu bakmasını bilirsek, mutlaka kendimizi mutlu yapacak ve güvenimizi kaybetmeyecek bir taraf bulabiliriz. Örneğin; 8 tane çöp kutusunun arasında açan iki tane küçücük çiçeği görebiliyor muyuz?

Söyleyeni hatırlayamadığım bir deyişi aktarayım. “Olumsuz bakan, yalnız tüneli; olumlu bakan, hem tüneli hem ışığı; gerçekçi bakan, ise hem tuneli, hem ışığı, hem de gelen treni görebilir. “ İyiyi, güzeli görerek mutlu olabilir ve daha çok kazanabiliriz. Ya da birçok şeyi olumsuz değerlendirerek, hayatı kendimize ve etrafimızdakilere zehir edebiliriz. “Nefret ediyorum, sevmiyorum” gibi olumsuz sözcükleri konuşmalarımızdan çıkararak daha olumlu sözcükleri kullanma alıskanlığı elde edebiliriz. Devamlı olumlu düşünür ve olumlu konuşursak, başkaları da bize olumlu konuşur. Bu da bize mutluluk verir. Avustralya’ya ilk geldiğimiz günlerde bir Avustralyalı’yı yemeğe cağırmıstık. Biber dolması ikram ettik. O “I like them but, they don’t like me” (Seviyorum ama onlar beni sevmiyolar) demiş ve yememiştir. Bu da bana ters gelmişti; bir insan bir şeyi ya sever ya da sevmez. Niye direk söylemiyorlar diye düşünmüştüm. Ama adam, biberi sevmediğini kibarca ifade etmişti. Son zamanlarda bazı ana okullarında çocuklara sevmedileri yemekler için “I hate, I don’t like” (Nefret ediyorum, sevmiyorum) yerine “I like but I don’t Want it now.” (Severim ama, şimdi istemiyorum) gibi olumlu konuşma ve olumlu düşünce alışkanlıklarının aşılandığını gördüm. Bizler de çocuklarımıza aynı biçimde davranarak, onlara olumlu düşünme ve konuşma alışkanlığını aşılayabiliriz. Ayrıca, hoşgörülü olmak ve bağışlayabilmek de insana rahatlık ve mutluluk verir. Atalarımızın dediği gibi “affetmek ve bağışlamak büyüklüğün şanındandır.” Psikoloji uzmanları, affetmeyi, daha değişik yorumluyorlar. Başkalarını affetmekte aslında kendimizi bağışlamış oluyoruz. Çünkü bizi mutsuz eden olaya daha değişik açıdan bakabilir ve mutlu olabiliriz.

Bir kısmımız, herkezin bir karakteri vardır o değişmez, diye düşünebilir. Burada söylemeye çalıstığım; olumlu ve zorumlu alıskanlıkları benimseyebilmektir. Örnegin; Türkiye’de otomobil sürerken sağdan gidiyorduk. Ama burada, hepimiz solda otomobil sürüyoruz. Biz, bu yeni zorunlu alışkanlığı tekrar ede ede öğrendik. Bunun gibi beğenmediğimiz alışkanlıklarımızı yenileri ile değiştirebiliriz. En azından, başkaları söylediği için davranışlarımızda değişiklik yapabiliriz. Örneğin; çocuğumuza kızarken yüzümüzün aldığı şekli bir düşünelim. Yüzümüzdeki şekil ne is, çocuklarımız da “başkalarına kızma böyle oluyormuş” diye bize bakarak öğrenir. Aynanın karşısına gecip çocuğumuza kızdığımız anı tekrarlayarak yüzümüzdeki ifadeyi izleyelim. Eğer biz beğendiysek değiştirmemize gerek yoktur.

Mutlu olabilmemin bir diğer şartı da insanları, çevreyi, hayatı ve yaşamayı karşılıksız sevebilmektir. Ektiğimiz sevgiler mutlaka bir gün bize geri gelir. Başkalarından göreceğimiz bu sevgiler ise, bize mutluluk verir.

Bütün ükelerde tekrarlanan bir sözcük vardır. “Çocuklarımıza barış dolu bir dünya bırakalım.” Biz buna bir ekleme yapalım ve mutlu olmasını bilen ve barış içinde yaşayabilecek bir gençlik yetiştirelim.”

Haftaya görüşmek dilegiyle. Saygılarımla.



KAYNAK:

“LOVE IS LETTING GO OF FEAR” - MD GERALD G JAMPOLSKY.

No comments: