MUTLULUĞU, GÜZELİ VE ŞANSI YAKALAYABİLMEK ( 9 Aralik ve 16 Aralik 1994)

Avustralya’da insanı mutlu edebilecek çok güzellikler, ayrıca etnik toplumların yararlanabileceği çok olanaklar var. Kaçımız bu güzellik ve olanaklardan tam olarak yararlanıp, başarı şanımızı ve mutluluğumuzu arttırabiliyoruz.

Bazan beynimiz o kadar doludur ki, çevremizde dolaşan mutluluk ve şansı görmemiş olabilir. Sydney’e ilk indiğimde uçaktan görünüş, beni çok etkilemişti. Heryer yemyeşil ve tertemiz. Bahçeli ve havuzlu evler. Çok güzel ve geniş olanakları olan bir ülkeye gelmiştim. İngilizce öğreten ve ülkeyi tanıtan ücretsiz kurslar vardı. İşsizlik parası vardı. Ücretsiz hastanelerde tedavi olunuyordu. Ulaşım, hava kirliliği ve buna benzer insan sağlığını etkileyen sorunlar yoktu. İnsanlar hep güler yüzlü ve saygılı. Her şey benim için çok olumlu idi. Tam bana göre bir yere gelmiştim. Hatta bu güzel ve olumlu izlenimlerimi ülkeme gönderdiğim ilk mektubumda bile yazmıştım.

Herşeye büyük bir ümitle bakıyordum. Bir kaç sene içinde yeterli para biriktirip ülkeme döner bir ev alıp küçük bir de iş kurarım diye bekliyordum. Ama, bu gizli beklentilerimi, yani kısa zamanda Avustralya’da para biriktirip tekrar Türkiye’ye döneceğimi, müracaat ederken elçiliğe söyleyemezdim. Çünkü müracaatımı kabul etmeyebilirlerdi. Elçilik oraya göçmen olarak gidip Avustralya’da yerleşeceğimi biliyordu. Varsın onlar öyle bilsinler. Ben kısa zamanda paramı biriktirip ülkeme geri dönecektim. Bu kanunla engellenmiyordu.

Belirli bir süre sonra, kısa zamanda para biriktirip ülkeme geri dönemeyeceğimi anlamaya başlamıştım. Borçlanarak kendi evimde oturuyordum. Burda yaşamaya karar verirsem herşey çok güzeldi. Adamlar, sistemi ona gore ayarlamışlardı. Ama ülkemden vazgeçemezdim. Üçbeş yıllık bir süre içinde, Türkiye’de bir ev alacak, bir iş kuracak para biriktirmek benim için çok zordu. Huzursuzlugum ve mutsuzlugum başlamıştı. Avustralya hükümeti kendi vaadlerini yerine getiriyordu. Her taraf hala yemyeşil ve tertemizdi. Kurs imkanları devan ediyor. İş bulamayanlara işsizlik paraı veriliyordu. Hastanerlerde insanca davranış ve ücretsiz bakım hala devan ediyourdu. Fakat bu güzellikler ve olanaklar bana eskisi gibi cazip gelmiyordu artık. Turkiye’ye bu durumda dönemezdim. Büyük havalar atarak gelmiştim. El alem ne derdi. “Varını yoğunu sattı taaa uzaklara gitti eli boş döndü.” demezlermiydi?

Kendimin yanlış olacağanı kabul edemiyordum. Fakat beklentilerimin gerçekleşmemesinin bir suçlusu olması gerekirdi. Bu ülkeyi suçlayamazdım. Sözlerinde durmuşlardı. Pekiyi, bu suçlu kim olacaktı. Bu suçlu bana ilk geldiğimde yardımcı olmaya çalışan arkadaş, akraba veya bir dost olabilirdi. Aslında suçlamaya çalıştığım kişiler, beni hava alanından almıslar, yerleşmeme, iş bulmama, çevre edinmeme yardımcı olmuşlardı. Çevreyi tanıtmışlardı. İlk önceleri her öğütleri ve önerileri için “Çok teşekkür ederim, siz olmasaydınız, bunu beceremezdim” gibisinden memnun olduğumu bildirirdim. Hayallerimin yıkıldığı gördükten sonra bu öneriler bana batmaya başlamıştı.

Bunlar, bir çok kişide ortak olan duygular olabilir. Türkiye’de beraberlerken belki de bir çok akrabalar ve kardeşler, burada dargın olabilirler. Bir tanıdiğım, daha önceden buraya gelmiş ağabeyisini suçlarken şöyle demişti. “O mu, bizi ilk geldiğimizde garajda yatırdı. Bir başkası da “ ağabeyimin hanımı, benim bulduğum işi kıskandı.”

Bütün bu duyguların esiri olarak değişik yollarda kenimizi kanıtlamak için uğraş vermiş olabiliriz. Bunlardan bir tanesi de başkalarının yaptıkları işin daha iyi nasıl yapılabileceği konusunda bilgiçlik taslamak ve eleştiri yapmak olabilir. Eleştiri yapmak bir şey ortaya koymaktan çok daha kolaydır. Örneğin 2-3 saatte hazırlanarak önümüze konan yemeğin ilk tadışta tuzsuz olduğunu anladığımız gibi. Pekiyi, tuzu unutulmuş da olsa 2-3 saatte hazırlanarak önümüze konan yemek icin, harcanan emeğin hiç mi değeri yok? Belki de bir çoğumuzun zamanı, enerjisi ve beyin gücü eleştiri, eleştiriye cevap hazırlamakla geçip gitmektedir. Haberimiz olmadan çocuklarımiz büyümüş, onlara gerektiği gibi ilgi gösterememiş olabiliriz. Bu gibi bizi hiç bir yere götürmeyecek konulara harcadığımız zamanın bir istatistiğini tutacak olursak, kendimizin de şaşıracağı sonuçlar çıkabilir. Örneğin; Benim başladığımdan bu yana içtiğim sıgaraları uç uca eklediğimde 17 km.lik bir uzunluk buldum. Toplam sıgaraya harcadığım para ise 98 bin Avustralya dolarıdır. Bu para ile neler yapılmazdı ki? Buna rağmen parasızlıktan şikayet ettiğim anlar bile olmuştur.

Eğer beynimiz başkalarını kıskanmak, eleştirmek ve kazanç sağlamayacak yönlerde haklılığımızı kabul ettirebilmek gibi konularla dolu olursa; etrafımızdaki, dolaşan hatta önümüzden geçen şansları bile görememiş olabiliriz. Falan kişi benim için ne düşünüyor, beni eleştiriyor mu? gibi konularla beynimizi doldurmak, bize hiç bir kazanç sağlamaz. Birinin bizi eleştirmesi ne boyumuzu kısaltır nede evimizin borcunu öder. Eğer, ben yaptığımın doğruluğuna inanıyorsam, kanuni kurallara uygun ve kimseye zarar vermiyorsam, isteyen istediğini söylesin. Eğer yanlış yapıyorsam, yapıcı bir eleştiri ile doğruyu öğrenmiş olurum ki. Bundan kim zarar görür.

Başarısızlık için başkalarını suçlamaya çalışmak, bizim güçsüzlüğümüze gösterir. Başkalarını suçlamak yerine araştırma yaparsak; daha yeni ve geçerli yollar bulmak, insanın gücüne güç katar.

Yaz ve okul tatili geldi. Ailemizi alarak deniz kenarına, pikniklere giderek, etrafımızdaki güzelliklerden faydalanalım. Bu gibi olaylar beynimizde yeni fikirlerin oluşmasına yardımcı olur ve mutluluğumuz artar. Unutmayalım ki elektiriğin çalışmaması için, düğmeyı kapatmamız yeterli. Fakat düşünceyi durduracak bir düğme henüz keşfedilmedi. Beynimiz hiç durmadan çalışır. İleri geriyi karıştırır. Çıkan sonuçlar bazen bizi mutlu etmeyebilir. Örenğin; En son canımızın sıkıldığı bir olay varsa, devamlı gündeme gelir ve huzursuzluğumuz artabilir. Bu gibi durmlardan kurtulmak için düşüncelerimizi değiştirebilmemiz gerekir. Bu, beynimize meşgul olacak başka bir konu vermekle yapılabilir.

“Okuma alışkanlığımızı geliştirelim. Trende, otobüste, parkta her fırsatta okumak, hem de beynimizi değişik konularla meşgul ederek mutluluğumuzun artması sağlanır.”

“Çok şanslı bir ülkede yaşıyoruz. Bu ülke hakkında ve etnik toplumlara ne gibi hakların verildiğini araştıralım ve bunlardan faydalanalım.

“İngilizce öğrenelim. Ücretsiz kurslar veriliyor. Radyo ve basın yolu ile bu kurslar hakkında bilgi öğrenebiliriz.”

“Para kazanma yollarını araştıralım. Bunu yapanlar nasıl yapıyorlar. Yararlandıkları kaynaklar nelerdir. Bunları araştıralım. Kişi olarak zengin olursak, toplumumuz da zengin olur.”

“Yapılan ve yaptığımız güzel ve iyi şeylerle hep öğünelim. Daha iyi yapabileceğimize inananlım ve güvenelim.”

“Eğer yukarıda bir kaçını sıraladığımız, kendine yardımların hiç birini yapamıyorsak, bir arkadaşa, komşuya yardım edelim. Bir iş yapabilme ve faydalı olabilme duygusu insana mutlulu verir.”

“Bir kere daha düşünelim. Mutlaka yapabileceğimiz ve kendimizi mutlu edebileceğimiz birşeyler bulabiliriz.

İnsan beyni, gördükleri ve duydukları ile etkilenir ve o yönde çalışmaya başlar.
Örneğin; Bazı akşamlar iş sonrası, kendimizi çok yorgun hissederiz, kolumuzu kıpırdatacak enerjiyi zor buluruz. Fakat aynı akşam, bir eğlence veya düğüne gittiğimizde, belki de yarım saat sonra canımız, diğerleri gibi oynamak veya dans etmek isteyebilir. Onun için etrafımızda başarılı, mutlu ve güler yüzlü ve daima olumlu konuşan kişilerin bulunması; bizim de başarılı, mutlu, güler yüzlü ve olumlu konuşan biri olmamıza yardımcı olur. Bu güzel duyguları çocuklarımıza da işleyelim. Çocukarının başarılı olduğunu görmek hangi ana babayı mutlu etmez ki?

EVET BİZLER ÖLMEDİK. Yukarıya zıplamaya hazırız. Zıplayacağız ve başaracağız. İhtiyacımız olan güç ve enerji ise, beynimiz ve yüreğimize gömdüğümüz umutlardır. Umutlarımızı açığa çıkaralım ve beynimizi kullanarak, kişi olarak ekonomik ve bilgi düzeyimizi yükseltelim.

Başaracağına inan, kendine güven, yaptıklarınla övün. Bu senin hakkındır. Çocuklarını da bu yönde bilgilendir.

Haftaya görüşmek dileğiyle. Saygılarımla.

No comments: