DÜŞÜNCELERİMİZ HAYATIMIZI OLUŞTURUR (8 Eylul 1995)
Mutlu, mutsuz veya fakir, zengin oluşumuz ve bu gibi sahip olduğumuz yaşantı genellikle düşüncelerimizin, dolayısıyla ortaya koyduğumuz davranışlarımızın bir ürünüdür. Hayatta istediğimiz sonuçları almanın ve duruumuzu yönlendirmenin ilk anahtarı; beynimizi etkin olarak çalıştırmayı öğrenmektir. Bütün davranışlarımız içinde bulunduğumuz durumun bir sonucudur.
Büyük bir sinema perdesinde oynayan bir film düşünelim. Söz gelimi oynayan filmde kavga eden iki kişi veya mutlulukarını paylaıan bir çift veya kırlarda koşan küçük bir çocuk veya birbirlerinin yardımına koşan ve karşılıklı sevgi ve saygı ve anlayışa dayanan bir toplum yaşantısına ait görüntüleri düzenleyen bir kişi vardır. O da bu filmin yapımcı yani rejisör’üdür. İsterseniz gözlerimizi kapatıp kendi yaşantımızı hayali olarak sinema perdesine koyup oynatalım.
Çocukluğumuzdan bu yana geçen yaşantımızı, mutlu veya mutsuz olduğumuz anları, sevincimizi, üzüntümüzü çocuklukta aldıklarımız, çocuklarımıza verebildiklerimizi, vermek isteyip de veremedikleriizi, şu andaki durumumuzu, gerçekleşemiyen beklentilerimizi hep bu sinema perdesinde oynatalım. Peki bu oynayan ikinci filmin yapımcısı kimdir. İşte o da bizim ta kendiizdir. İyi bir rejisör nasıl ki güzel bir film ortaya koyuyorsa, istersek bizler de hayatımıza isteklerimize ulaşacak biçimde yön verebiliriz.
İçinde bulunduğumuz duruma göre daha becerikli veya beceriksiz davranışlar ortaya koyabiliriz. Bu durumu ise genellikle düşüncelerimiz oluşurur. Bunu bir örnekle açıklamıya çalışalım. Diyelim ki belirli bir saatte bir yerde eşinizle buluşacaktınız. Eşiniz beklediğiniz zamanda gelmedi, sinirlendiniz. Sinirlendikçe eşinize karşı olumsuz düşünceler beyninizde tekrarlanmaya başladı. Sinirlendikçe daha çok sinirlendiniz. Belirli bir süre sonra eşiniz geldiğinde, “Nerde kaldın yahu, iki saattır ağaç oldum” diye kızgınca söze başlayan ilk siz oldunuz. Gerçekten eşinizin neden geç kaldığını öğrenmeden önce arada olumsuz bir iletişim havası yaratmış oldunuz. Karşı taraf da haksız bile olsa hakketmediği bir davranış ile karşılaşınca kendini savunmaya geceçektir. El ele tutuşup yürüyen bir çift yerine, elini kolunu sallayarak birbirine bağırıp çağırarak yürüyen bir çift oluşabilir. Halbuki eşinizi beklerken, “Acaba başına bir şey gelmesin, hastaneye gimiş olmasın” gibi düşünceleri kendi kendinize tekrarlarsanız, eşiniz geldiğinde daha değişik bir diyalog başlatabilirsiniz. Örneğin, “İyimisin, bir şeyin yok ya” diyerek kucaklayabilirsiniz bile. İşte bu örnekte, düşüncelerimiz davranışlarımızı oluşturmuştur. Ortaya koyduğumuz beceriksiz davranışlar ise yaşantımızı olumsuz yönde etkiliyecektir.
Düşüncelerimizin ve davranışlarımızın hayatımıza nasıl etkilediğini gösteren birkaç örnek daha verelim. Diyelim ki sıgara içiyorsunuz. Sıgara içilmiyen bir yerde de çalışıyorsunuz. Sıgara içmeyenler sıgara kokusundan nefret ederler. Dışarda sıgara içtiniz, ağzınız leş gibi sıgara kokuyor. Bu koku ile çalışmaya döndüğünüzde veya diğer çalışma arkadaşları ile iletişim kurarken dışlandığınızı hissettiniz. Hemen karşımızdakileri suçlamaya gecebiliriz. “Yahu bu adamlar bizi sevmiyorlar beni çalıştığım yerde kimse sevmiyor” gibi düşüncelere kapılabiliriz. Bu düşünceler ise, olumsuz davranışlar üretmemize neden olur. Diğer bir örnek. Önümüzde yaz ayları geliyor. Siz ter kokan biri ile ne kadar beraber olmak istersiniz. Eğer siz ter kokusundan memnun olmuyorsanız, başkalarıda olmayabilir. Bu da karşımızdakilerle iyi iletişim kurmamızı, kendimizin ve yaptıklarımızın daha iyi tanıtılmasını engeller. Bütün gün kahvede kağıt oyunu ile vakit geçirdiğimizi düşünelim. Biraz sinirli biraz da suçluluk duyguları ile eve döndüğüzü düşünelim. Bu halimiz ile diğer aile fertlerine ne kadar mutluluk verebiliriz. Herhangi bir nedenden dolayı aile içinde huzursuzluktan şikayet eden, erkeklerin sorumsuz, güvenilmez, kötü yaratıklar olduğunu devamlı olarak kız çocuğuna söyleyin bir anneyi düşünelim. Bu duygular ile beslenerek buyuyen bir kızın, mutlu bir evlilik yaşantısının olmasını beklemek de zordur.
Küçüklükten beri tatmin edilemeyen duygularımızın ve de gerçekleşemeyen beklentilerimizin açısını en yakınımızdan çıkarmak istiyebiliriz. Bu istek aynı dil ve kültüre sahip olan diğer toplum üyelerimiz ile iyi bir iletişim kurabilmemeizi engelleyebilir. “Benim çok iyi bir Ermeni komşum var” veya “Benim çok iyi bir Yunan arkadaşım var” diye konuşmaları çok duymuşuzdur. Peki aynı dil ve kültüre sahip olan kapı komşumuzun suçu ne? Bizden daha çok şeyler mi alıp gütürüyorlar. Yoksa karşı fikirden mi? Olursa olsun. Herkes değişik fikirde olabilir. Yaklaşmamızı engelleyen fikir ayrılığı olmayıp bizim düşünce biçimimiz ve olayları değişik değerlendirmemiz olamaz mı?
No comments:
Post a Comment