“ÇOK TEŞEKKÜR EDERİM” (6 Ocak 1995)

Baskaları tarafindan övülmek, güzel şeyleri duymak, sevildiğini ve sayıldığını hissetmek, kısacası; varlığını kabullenildiğini görmek insanlara mutluluk verir. Hepimiz bunları isteriz. Çünkü insanların doğasında vardır. Bu güzel duygulara sahip olmak, çoğunlukla, karşımızdakilere verdiklerimizle ölçülür. Birisine “Teşekkür ederim, eline sağlık, sağol.” gibi olumlu sözleri söylemek için uzaklara gitmeye, eğitim görmeye veya para harcamaya gerek yoktur. Bu kadar kolaylıkla söyleyebileceğimiz güzel sözleri neden söyleyerek karşımızdakileri mutlu etmeyelim ve bizler de mutlu olmayalım?

Bir çoğumuz belki de, teşekkür etmekle karşımızdakilerin, haksız yere kendimizden daha büyük ve değerli olacağını düşünür ve bu sözcüğü kullanmak istemeyebiliriz. “Ben ona niye teşekkür edeyim ki, o bana teşekkür etsin, onu niye haksız yere yücelteyim” gibisinden düşünebiliriz. Bu yanlıştır. Teşekkür etmekle asıl büyük olan ve yücelen biz oluruz. Teşekkür etmesini bilen ve edebilen devamli kazanır.

Teşekkür büyük bir ödül gibi dağıtıldığı bir çevreden gelmiş olabiliriz. Eğer böyle bir ortamda yetişmiş isek, “Teşekkür ederim” sözcüğü ancak çok büyük bir başarıya karşı veya çok memnun olduğumuz zaman ağzımızdan çıkabilir. Halbuki Avustralya’da “teşekkür” de “lütfen” gibi sihirli sözcüklerden biridir. Bunu Avustralya’da okula giden çccuklarımız, “Magic Words” olarak bilirler. İsterseniz onlara “Magic Words” nedir diye sorunuz. Size “Please” ve “Thank you” olarak cevap vereceklerdir.

Bizler, teşekkür etmesini çocuklarımıza öğretmemiş olabiliriz. Fakat çocuklarımız, nasıl olsa bunu okullarda öğretmenlerinden öğreniyorlar. Halbuki bizim çocuklarımız, anne - babalarına öğretmenlerinden daha çok değer verirler. Neden bu güzel sözcükleri bizlerden duymasınlar ve çocuklarımızın aileye güven ve bağlılığını arttırmayalım? Çocuklarımıza, yaptığı işler için teşekkür edersek, aile ve çevreden alınan eğitim farklılığı da azalmış olur. Kendimize soralım. “Kızım bana bir bardak su ver” dediğinizde su geldikten sonra kızınıza teşekkür ediyormusunuz? Eğer etmiyorsanız kızınız söyle düsünebilir. Ben bir iş yaptım ama annem veya babam bana teşekkür etmedi. Halbuki ben bu suyu arkadaşıma getirseydim, onlar bana teşekkür ederlerdi. Ben annemi babamı çok seviyorum. Onlara inanıyorum ve güveniyorum. Ama niye teşekkür etmediler, gibi olumsuz düşüncelere kapılabilir. Bu gibi olumsuz düşüncelerin çoğalması da çocuklarımızın anne babaya olan güveninin azalmasına ve aileden kopmasına yol açabilir. Bunun yanında, teşekkür etmesini öğrenerek büyüyen çocuklarımızın ise hayatlarında başarılı olma sansı artar. Bu da biz anne babalara mutluluk verir. Çocuklarımızın başarısıyla övünürüz.

Birileri çocuğumuza hediye getirdiği zaman “Teşekkür etsene oğlum veya kızım” deriz. Peki biz onlara daha önce teşekkür etmesini öğretebildik mi acaba? Daha önce üçüncü bölümde belirttiğimiz gibi, insan, bilinç altına yerleştirilmiş bilgilere bağlı olarak başarılı veya başarısız olabilir. Çocuklarımızın bilinç altı belleği doğduklarında boştur. İlk olarak anne ve babadan öğrendikleri ile, bilince alt belleğini doldururlar. Öğrendikleri bilgilerin durumuna göre, hayatlarında başarılı veya başarısız olurlar. Tabii ki, her anne, baba, çocuklarının başarılı olmansını ister. O halde neden, teşekkür gibi olumlu bilgilerle onların bilinç altı belleğini doldurmayalım? Neden, coucuklarımız burada hayatlarına yön verecek bilgileri ilk önce bizlerden öğrenmesinler? Eğer bizlere çocukken, teşekkür edilmesi öğretilmedi ise, öğrenebiliriz ve bunları çocuklarımıza da öğretebiliriz ve kendimizi yenileyebiliriz.

Bu bölümü de Aristo’nun bir sözü ile kapatalım. “Gençlerin yetişmesine önem ver, çünkü bu yolda herhangi bir ihmal memleketin yapısını mahveder.”

Haftaya görüşmek dileğiyle. Saygılarımla.

No comments: