KİM HAKLI YERİNE NE DOĞRU’YA CEVAP ARAMA ALISKANLIĞIMIZI GELİŞTİREBİLİRİZ ( 3 Subat ve 10 Subat 1995)

Bir çok açık oturum, panel, forum vb gibi düzenlenmesinin ana amacı; değişik fikirler ortaya atılarak yararlı sonuçlar elde etmektir. Bu gibi toplantıların ve misafirlikteki fikir tarıişmalarının sonunda, eğer “kim haklı” sorusuna cevap bulmaya çalışırsak, olayı kişiselleştirmeden öteye götüremeyiz. Halbuki “ne doğru” sorusuna cevap bulmaya çalışırsak, kendimiz için yararlı sonuçlar çıkabilir ve bilgi dağarcığımıza yeni bilgiler eklemiş oluruz. Bu yeni eklenen bilgiler ise, bize önümüzdeki yıllarda, daha mutlu ve başarılı olmamıza yardımcı olur.

Eğer, “kim haklıya cevap arayan bir kişiliğimiz varsa, fikir tartışmalarının sonunda kendimizi haklı çıkarabilmek için, bütün enerjimiz, kendimizi ve fikirlerimizi savunmaya harcanacaktır. Sonunda da hiç bir faydalı fikir alamadığımız gibi, arkadaşlarımızı bile kırabiliriz. Dargınlıklar oluşur. Bunu hangimiz isteriz? Sonunda hiç bir kazanç sağlamadığımız, sadece haklı çıkmak pahasına harcadığımız enerjiye yazık değil mi? Bu güç, daha faydalı alanlarda kullanılamaz mı?

“Kim haklı” alışkanlığını, belki de bir kısmımız bir hastalık olarak tanımlayabilir. Bu hastalık ırsi değildir, fakat bulaşıcıdır. Genellikle çocukluğumuzda gördüğümüz, duyduğumuz şeylerden veya aynı hastalığa sahip arkadaşlarımızdan bulaşır.

Bu hastalık benim kendimde de var. Geriye dönüp araştırdım. 70'li yillarda Türkiye’de televizyon yeni cıktığı için herkes açılıştan bayrak çekilişine kadar televizyon seyrediyordu. Çoğumuz hatırlarız, o sıralarda, “teleseverler” çoğalmıştı. Televizyon alamayanlar, her akşam televizyonlu evlerin misafiri oluyorlardı. O yıllarda parti liderlermizin “ben daha haklıyım, sen az haklısın” gibi kısır döngü tartışmaları da sık sık televizyon ekranında tekrarlanıyordu. Liderlerimiz, kendi açılarından haklıydılar. Bir çok kişinin televizyon seyredeceğini bildikleri için televizyon ile taraftar toplamaya çalışıyorlardı. Herkesin tuttuğu bir parti vardı. Benim partimin ve parti liderinizin daha haklı olacağı gerek ekrandan, gerekse partili taraftarlardan tekrarlana tekrarlana beynime kazınmıştı ve bu olgu, bilinçaltına, doğru olarak yerleşmişti. İste ben, bu hastalığa o zaman yakalandım. Hele buradaki hayallerimin bir kısmının gerçekleşmemesi, hastalığımı azdırmıştı. O yüzden, hep haklı çıkabilmek için uğraş gösterdim. Ama yıllardan sonra, bunun yanlış olduğunu öğrendim. Şimdi tedavisi ile uğrasıyorum. Hayli yol katetdim. Başaracağıma inanıyorum.

İsterseniz siz de kendinizi test edebilirsiniz. Diyelim ki, iki çocuğunuz bir nedenden dolayı kavga ettiler ve çözüm için anne baba olarak size geldiler. Eğer sizin çözümünüz “Ayşe sen haksızsın. Ali sen ise haklısın” gibisinden bir cevap ise, çocuklarda olabilecek düşüncelere bir göz atalım. Her çocuk anne ve babasını çok sever. Devamlı onların sevgi ve takdirlerini almak ister. Anne ve babasının daima kendilerini desteklediğini görmek ve hissetmek isterler. Yukarıdaki sizin “sen haklısın, sen haksızsın” çözünüzden sonra Ayşe, sizin takdirinizi kazanabilmek için haklı olduğunu kanıtlayıcı davranışlar içine girebilir. Ali de aynı şekilde düşünebilir ve hayatın kuralı buymuş diye devamlı haklılık mücadelesi verecektir. Her iki çocuğunuzun da “neyin doğru” olacağı düşüncesi akıllarına bile gelmez. Bu davranışlar tekrar edile edile, onların alışkanlığı olur. Bu konuda Jack Ensign Addington “100 Mind Power kitabında şöyle diyor: “Bir düşünce eken bir eylem biçer. Bir alışkanlık eken bir karaker biçer. Bir karaker eken kaderini biçer.

Eğer sizin çözümünüz, gerekli acıklamalar ile “neyin yanlış neyin doğru” olduğu biçiminde ise, çocuklarınız da olabilecek düşüncelere bir göz atalım.

“Kim haklı” sorusu ile “ne doğru” sorusu arasındaki temel fark şudur: Birincisinde fikirler kişisel olarak değerlendirildiği için, fikrin doğru veya yanlış olmasına hiç bakılmaz. İkincisi ise, fikirlerden çıkarılacak faydalı sonuçlara bakılır. Gerçekçi, kendini bilen ve iş yapmasını bilenler, kimin haklılığı ile uğraşmazlar, ne gibi faydalı bilgiler edinebileceklerine faydalı bilgiler edinebileceklerine bakarlar. Geçen hafta, çocuklarımızdan Ayşe ile Ali, herhangi bir nedenden dolayı kavga ettiklerinde, “Ayşe sen haksızsın, Ali sen ise haklısın” diye çözüm getirdiğimizde, çocuklarımızda oluşabilecek düşüncelere değinmiştik. Şimdi ise “kim haklı” yerine “Ali senin yaptıkların ve düşündüklerin şu nedenlerden dolayı doğru. Ayşe, seninkiler ise, şu şu nedenlerden dolayı az doğru, eğer şunları yapsaydın ve düşünseydin daha doğru olabilirdi” gibi getirdiğimiz bir çözümün çocuklarımızı nasıl etkileyeceğine bir bakalım. Küçük yaşta her çocuk anne ve basını çok sever ve onları daima dinler. Çünkü anne ve baba, onların olmak istedikleri modeldir. Yapıcı eleştiri ve yanlışlarının düzeltilmesi ile, edindikleri bilgiler ile, geleceklerini tasarlarlar. “Neyin doğru” olduğu çözümü çocuklarımıza araştırma, “neden sonuç” ilişkisi kurabilme alışkanlığı kazandırır. Böyle bir alışkanlıkla yetişen gençlerimiz ise, kendisi ve toplum için nelerin yararlı olduğunu daha çabuk bulur. Arkadaş, aile içi, komşuluk, okul ve iş yaşamı ilişkilerinde daha tutarlı olurlar. Çünkü savundukları, kişisellikten soyutlanmış doğrulardır. Girişimlerinde ve çalışma alanlarında daha aktif ve başarılı olurlar. Kendilerini ve toplumu daha iyi temsil ederler. Bundan hangimiz gurur duymayız ki?

Yaptıklarımızla çocuklarımızın güvenini kazanalım. Bu güven onların aileye ve topluma bağlılığını arttırır.

Kim haklı sorusuna cevap arayanlar zamanlarının çoğunu hoş görünmek, taraftar toplamak gibi fayda sağlamayacak düşüncelerle harcarlar. Devamlı, kendilerinden daha az bilenlerle beraber olmak isterler. Çünkü, her zaman haklı çıkmak isterler. Hep kendimizden az bilenlerle olursak, mesleğimizle ilgili konularda ilerlememiz az olur. Az bildiğimizi anlamamız ise, hırçınlığımız ve alınganlığımızı arttırabilir. Bazen, yanlış olabileceğini bildiğimiz halde ısrarla, kendimizi savunmaya geçebiliriz. Bu gibi kısır savunmalar, gelebilecek olan faydalı bilgilere de kapılarını kapadığı gibi, istemeyerek de olsa, karşımızdakileri kırmamıza neden de olabilir. Daha çok yalnızlığa ve mutsuzluğa doğru kendimizi itmiş oluruz.

Farklı düşünce gruplarında bir toplum olmamız ne güzel bir şanstır. Değişik düşünce alanlarında, değişik gruplar tarafından yapılan araştırmalar, toplumun hizmetine sunuluyor. Ne doğru, sorusuna cevap arayarak, kendi düşüncemizde olmayanlarlarla bile rahatlıkla diyalog kurabiliriz. Bilgi, beceri ve ekonomik olarak kendimizi ve toplumumuzu daha iyi seviyelere getirebiliriz. Bundan hepimiz fayda görürüz. SBS Radyosu başka bir dilde yayına başlarken “Many Voices of One Australia” (Cok Sesli Bir Avustralya) diyor. Evet, bizler de, farklı düşünceleri savunabilen, fakat birlikte de olabilen bir Türk Toplumu diyebiliriz.

Her insan hata yapabilir. Hataları hoş görebilen bir toplum olabiliriz. Türkiye’nin önerisiyle Birleşmiş Milletler 1995’i dünyada Hoşgörü Yılı ilan atti. EVET BİZLER DE BİRBİRİMİZİ HOŞGÖREBİLİRİZ.

Haftaya görüşmek dileğiyle.
Saygılarımla.

KAYNAK:
1. I AM RIGHT YOU ARE WRONG” - EDWARD DE BONO.
2. “100 MIND POWER” - JACK ENSIGN ADDINGTON” BİROL ÇETİNKAYA
TARAFINDAN “100 DŰŞŰNCE GŰCŰ” OLARAK TŰRKÇE ÇEVİRİSİ YAPILMIŞTIR.

No comments: