MUTLULUK VE MUTSUZLUĞUN NEDENLERİ ( 23 Haziran ve 30 Haziran 1995)

Neden hep telaş, ümitsiz, endişe ve karmaş içinde yaşıyoruz? Neden hep kendimize ve başkalarına baskı yapıyoruz? Neden heop küçük sevgi, huzur ve mutluluk kırıntıları ile yetinmek zorunda kalıyoruz?

Yanıt çok basit, fakat gerçekten anlamak bazen güç oluyour. Çünkü, mutluluğa ulaşmak içintakip etmemiz gerektğe öğretilen hemen bir çok yol, bizi mutsuz kılan duygu ve olayalrı güçlendiriyor. Çoğumuz, duygu destekli amaçların bizi mutlu yapacağına inanırız ve heop bu yolda uğraşı gösteririz. Sonunda amaşlarımıza ulaştığımız halde de, bazen, mutlu olmadığımıze görürüz.

İstek ve arzularımız öylesine baştan çıkarıcıdır ki, sonunda, mutlu olabilmemiz için tatmin edilmesi gereken ihtiyaçlar gibi başına geçersem mutlu olacağım deriz. Siz, hiç mutlu olan bir başkan gördünüz mü? Veya bazen, okula gidip master, doktora yaparsak mutlu olacağımıza inanırız. Yeni bilgiler öğrenerek kendimizi geliştirmek iyidir. Ama bunu, hayatımıza huzur getirecek, bizi mutlu kılacak diye ummak yanlıştır.

Aşık olacağım kişiyi doğru seçersem, mutlu olacağım diye de düşünebiliriz. Bulduğumuzu sandığımız kişi ile hoş vakit geçirebiliriz, eğer sevmeyi bilmiyorsak, ilişkiler kşsa zamanda bozulur.

Mutluluğun ve mutsuzluğun kaynağı; dış etkenler olmayıp, daha önceden beynimize bizce veya büyüklerimiz tarafından kaydedilen, programlar ve alışkanlıklarımızdır. Çünkü, etrafımızda gelişen olaylara hep, beynimizde var olan programlar çerçevesinde bakmaktayız.

Günlük mutluluğu bulabilmek; dünün üzüntüleri ile, içinde yaşadığımız gün arasına ve yine içinde yaşadığımız gün ile yarının endişeleri arasına demirden bir kapı koyup, “şimdi ve burada” olabilmek ve yalnız içinde yaşadığımız günü değerlendirme alışkanlığımıza çok bağlıdır. Ama, bu güzel olanları yaparken, dünün üzüntülerini veya yarının endişelerini düşünürsek; mutluluk duyabilmek için yaptıklarımızdan, mutluluk duymak bir yerde dursun, rahatsız edici sonuçlar bile çıkarmış oluruz. Bu çıkan sonuçlar ise, mutlu geçmesi gereken bir günü mutsuzluğa dönüştürmüş olur. Tabiiki, hayat, hergün sıra ile yapılması gereken işlerle doludur. Eğer bugünü, dün yapamadığımız işleri düşünerek veya 6 ay sonra işime son verecekler gibi, yarının endişesi ile harcarsak, bugün yapmamız gerekeni yapamamış oluruz ve yarını da bugün yapamadığımız işi düşünerek harcarsak, hayatımızın başarı ivmesi yukarı gideceğine, yerinde sayar ve aşağıya gider. Bu da içinde yaşadığımız güzel bir günün güzelliklerinden faydalanıp mutlu olabilmemizi engeller.

Günlük mutluluğumuzu koruyabilmek için diğer dikkat edilmesi gereken özellik ise “şimdi ve burada” olabilmektir. Ne demektir “şimdi ve burada” olabilmek? “Şimdi ve burad” olabilmek, yalnız vücut olarak burada olmak, demek değildir. Düşüncelerimizle de burada olmaktır. Etrafımızda neler olup bittiğinin farkında olmaktır. Beş duyu organımız ile algıladığımız bilgilerin gerçek değerlerinin farkına varılabilmektir. Gördüğümüz, kokladığımız, duyduğumuz, dokunarak hissetiğimiz ve tadarak lezzetini algıladığımız değerlerle mutlu olabilmektir. Çünkü insan, bilinçli olarak dokunup elini yakmaz veya kötü bir kokuyu koklamaz. Rahatsız eden bir müzik dinlemez. Hep güzel olan ve hoşuna giden şeyleri yapmak ister ve yapar. Günlük hayatta hiç bir insan, bile bile mutlu olmayacağı hiç bir şeyi yapmaz. Etrafımızdaki oturduğumuz koltuk, yürüdüğümüz park veya içtiğimiz çay da bizi mutsuz edecek nesneler değildir. Aksi takdirde yapmazdık.

Pekiyi, nedir bizi günlük hayatta mutsuz eden? Bunun büyük nedeni “şimdi ve burada” olabilmeyi bilmediğimizden kaynaklanmaktadır. Örneğin; Sınavlara hazırlanan bir öğrenci, ders çalışırken, piknik veya eğlenceye giden arkadaşlarını düşünüyorsa veya piknikte iken “derslerim kaldı” diye düşünüyorsa, ne grektiği gibi ders çalışabilmiştir, ne de gittiği piknikten zevk alıp mutlu olabilmiştir. Zaman zaman hepimizin başına gelmiştir; kitap okurken, bir film seyrederken, düşüncelerimizle Türkiye’yi kaç defa dolaşıp geliş oluruz. İşte böyle bir durumda da “Şimdi ve burada” olmamaktayız ve elimizdeki gerçek yaptığımız ne ise, onun tadını çıkaramadığımız için mutlu olamamış olabiliriz.

Bazen de, kendi hazırladığımız tuzaklara kendimiz düştüğümüz için de, mutluluğumuzu engellemiş oluruz. Peki nedir bu tuzaklar?

Evet mutluluk, dışardan para ile alabileceğimiz bir varlık değildir. Mutsuzluk da, bize başkaları tarafından zorla verilen bir varlık değildir. Mutlu ve mutsuz olmak, etrafımızdaki gelişen olaylara bakış açımıza çok bağlıdır. Etrafımızda gelişen olaylara bakış açımıza çok bağlıdır. Etrafımızda gelişen olayları kontrol edemeyiz, fakat mutlu olabilmeyi kontrol edebiliriz. Bu konrolu da düşüncelerimizi kontrol ederek ve olaylara bakışımızı olumlu yönde değiştirerek saö\ğlıyabiliriz.

Bugün, Türkiye’deki bir çok kişi, eğer Avustralya’ya gidebilirsem çok mutlu olacağım diye düşünmektedir. Veya Avustralya’ya yeni gelmiş biri ile konuştuğumuzda da, buraya gelmekle çok mutlu olduğunu söyleyecektir. Seni burada mutlu yapan ne, diye sorduğumuzda ise; “Yollar temiz, trafik düzenli, insanlar saygılı, her tarap yemyeşil, insanlara çok değer veriliyor, geleceğim garanti, çocuklarım iyi bir geleceğe sahip olabilir, geleceğe ümit ile bakıyorum” gibisinden cevaplar verebilirler. Gerçekten, bütün bu güzel gözlemler doğrudur. Pekiyi, Avustralya’ya yıllar önce gelmişlere bir soru soracak olursak; “Şu anda mutlu musunuz?” Eğer cevabınız hayır ise, Avustralya’ya geldiğinizde de böyle mutsuz mu idiniz, yoksa o zaman daha mı mutlu idiniz? Eğer o zaman, bu ülkede insanlara sağlanan olanaklardan dolayı daha mutlu idiysek, fakat şimdi mutlu değilsek, bu güzel olanaklar değişti mi? Tabiiki hayır. Değişen bir tek şey olabilir? O zaman etrafımızda gelişen olaylara bakışımız, hep ümit dolu idi, etraftaki hep güzellikleri görüyorduk. Beş duyumuz ile algıladığımız bütün şeyler bize mutluluk veriyordu. Daha doğrusu “şimdi ve burada” olabilmeyi tam olarak uygulayabiliyorduk. Her tatdığımız bize mutluluk veriyordu. Çünkü, nasıl tadacağımızı biliyorduk. Beynimizde hiçbir olumsuz düşünce kırıntıları yok idi. Eğer, ilk gelişimizdeki, etrafımızda var olan değerler değişmediği halde, şimdi daha az mutluluk hissediyorsak, bunun bir tek nedeni olabilir, o da, beynimizde oluşan olumsuz düşünce kırıntılarıdır. Bunu bir örnekle açıklamaya çalışalım. Yemekten sonra tatlımızı, daha önceki yediklerimizin kırıntıları bulunan tabakta yer isek, o tatalının tadını tam olarak alamayız. Çünkü, tatlının gerçek tadı, önce yediklerimizden arta kalan yiyecek kırıntılarının tadı ile tarışmaktadır. İşte, günlük yaşantımız da böyledir. Bir eğlenceye veya bir toplantıya gittiğimizde, orada sevmediğimiz birini görme düşüncesi, bizim, gittiğimiz toplantıdan tam olarak yararlanmamızı ve mutlu olmamızı engeller. Böyle bir durumda, tıpkı yediğimiz tatlının tadına varabilmek için önceki yemek kırıntılarını temizlediğimiz gibi, bir toplantıya katıldığımızda da, orada olabilecek kişiler hakkında beynimizde var olan olumsuz düşünce kırıntılarını temizlemeyi, alışkanlık haline getirmemiz gerekir.

Bütün bunları söylerken, etrafımızda gelişen olumsuz olayları (çöp bidonundan yiyecek arayan biri, veya bir mesleğe sahip olmayan toplum çocuklarımızı veya Türkiy’de ve Avustralya’da oluşan kötü gelişmeleri) duyarlı bir kişi olarak görmezlikten gelemeyiz. Böyle olumsuz gelişmeler karşısında, kendimize şu soruyu sorabilirz. Bu olumsuz gelişmeleri düzeltmek için ne yapabilirim? Yapılacak olanı hemen yapmalıyız. Eğer hiçbir şey yapamıyorsak vede devamlı bu olumsuz gelişmeleri bilincimizde tekrarlıyorsak, hiç bir çözüm sağlıyamayız. Tam tersi olarak, bu tekrarlar, bir emir gibi kabul edilip bilinçaltımıza yerleşir. Etrafımızda gelişen bütün dış olayları, bilincaltımızda var olan bu olumsuz olayların ışığında değerlendiririz. Bu ise, hayattan zevk almayı ve mutlu olmamızı engeller. Eş, çocuk ve çevremizle iletişim kurarken kırıcı olmamıza ve çevremize mutsuzluk vermemize neden olabilir.

Mutluluğumuzu engelleyen diğer bir olgu ise, çocukluğumuzda edinilen duygusal programlardır. Eğer küçük yaşlarda, devamlı acıyla itilip, kakılıp, küçük görülmüş veya devamlı kükmedilmiş veya arka sıralarda kalmış veya her zaman ne yapmamız gerektiği söylenmiş, bizim fikirlerimize pek değer verilmemiş ise, bu, bizlerde robotvari duygu destekli, her yerde, her zaman üstün olmamız gerektiğine inanılan bir “ben” oluşturmuştur. İşte, kendimizin yarattığı, böyle şartlanmış bir “ben” eş, çocuk ve arkadaş ile sağlıklı bir iletişim kurmamızı engeller. Böylece kendi tuzağımıza kendimiz düşerek, mutluluğumuzu engellemiş oluruz.

Mutluluğumuzu arttırabilmek için, bilinçli varlıklar olark, kim olduğumuzu ve neler yapabilecek güce sahip olduğumuzu iyice anlamak, yaşadığımız gerçek koşulların neler olduğunu anlamak ve kendimiz dahil, bütün insanları koşulsuz olarak sevmeyi öğrenmemiz gerekir. Bu prensipleri de çocuklarımıza öğretebilirsek, onların da yaşantılarında daha mutlu olmalarına yardımcı oluruz.

No comments: